Pablo Picasso (1881-1973)
İspanyol ressam, desenci, gravürcü ve heykelci... 20. Yüzyılın en büyük sanat dehası...
İspanyol ressam, desenci, gravürcü ve heykelci... 20. Yüzyılın en büyük sanat dehası...
Değişmeyi ve oluşu yadsıyan görüşü, birtakım aşilamaz güçlüklere yol açmış olan ünlü doğa filozofu.
1861 yilinda resim sanatini ögrenmek icin Paris`e, cocukluk arkadasi Emile Zola`nin yanina gitti. Isvicre Akademisi`nde ve Louvre`da calisti. Renoir, Pissarro, Sisley, Guillaumin gibi sanatcilarla tanisti. Delacroix, Courbet, Manet`ye karsi hayranlik duydu. Güzel Sanatlar Akademisi`nin giris sinavlarinda basarili olamayinca Aix`e geri döndü.
Fransa`da Limoges`de doğdu. Aile daha Renoir küçükken Paris`e taşındı. On dört yaşında bir porselen ressamının çırağı oldu ve 1858`e kadar bu işle uğraştı.
Sanat toplumun içinde birey tarafından üretilmesine rağmen, bireyin toplum tarafından kültürleşme süreciyle bilincinin kazanılması, sanatın aynı zamanda “anonim” özelliğini de göz önüne getirir ki bu bireyin ürettiği eserin tam olarak kendisine ait olmadığını da söylemek demektir.
Evet aynen öyle. Bir kırılma noktasına doğru ilerliyoruz. İlk kez bienal, “niye falanca da ben değil” gibi oldukça kısır bir “dırdırlanmayı” aşacak olması temenni edilen, daha ciddi tartışmaların hesaplaşmaların konusu haline geliyor gibi. Tartışma, bienalin ideolojik içeriği ve belirleyicisi “küratör” üzerine. Bunun olması da gerekiyordu.
platonun felsefesini anlatan bir yazı...
Yunan ve Rönesans’tan sonraki Batı kültürünün özünü belirlemiş "mimesis" kavramı, hatta kavram olmaktan da öte, başlı başına bir sanat teorisi niteliğini taşıyan "mimesis" her olayda mistik bir yön sezen Aristo’nun Poetika’da belirlediği çerçeveye bağlı olarak günümüze kadar bütün yansıtma teorilerinin özünü oluşturur.
M.Ö. 427-347 yılları arasında yaşamış olan ve düşünce tarihinin tanıdığı ilk ve en büyük sistemin kurucusu olan ünlü Yuna filozofu.
Milattan sonra 205-270 yılları arasında yaşamış ve Platon`un metafiziğini, biraz daha farklı bir versiyon içinde yeniden öne süren, ve ögretisi sayesinde, Platon`un, Hellenistik çagda ve bu arada Ortaçağda, hem Hıristiyan felsefesinde ve hem de İslam felsefesinde etkili olmaya devam ettiği, ünlü Yunan filozofu.
Edgar Allan Poe, The Fall of the House of Usher’ı 1839 yılının Eylül ayında, Burton’s Gentleman’s Magazine’de ilk kez günışığına çıkarmış; sağlığında altı kez daha yayımlamış öyküyü: Dergi, kitap ve derlemelerde. Avrupa’ya, Baudelaire’in çevirisiyle 1855’de gelmiş Usherlar’ın Çöküşü.
[...]Politik sanat, 60`ların sonunda bir kavramsal sanat akımı olarak doğdu ve 90`lara kadar kuvvetli bir şekilde varlığını sürdürdü. Zirve noktasına 1993`te Whitney Müzesi `politik bienal`ini düzenlediği zaman ulaştığı söylenebilir. Ardından siyasal doğruluk yönünde bir ters hareket başladı. Sonra 11 Eylül geldi. Politika tekrar revaçtaydı...
Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından beri tüm alanlarda disiplinler arası bir yaklaşım bariz olarak hissedilmektedir. Sanat ve moda bu alanlar içinde birbirini oldukça etkileyen iki alan olagelmiştir. Sanatçılar ve modacılar uzun yıllardan beri birbirlerinin mesleki kaygılarından, yaratım tarzlarından, üretim tekniklerinden, eserlerinden etkilenmiş ve birbirlerini taklit etmişlerdir.
Post-modernist Şiir(!)’deki Sefaletin Çözümlenmesi Günümüzde yazılan şiirin en büyük sorunsalı, anlam’la olan ilişkisinde gizlidir. Şiir’in, daha doğrusu şairin, anlam karşısında aldığı tavır, bunda etkili olmaktadır. Şiir ile anlam ilişkisini çözümleyebilmek için önce Şiir’i tanımlamakla işe başlamamız gerekir.
Adnan Turani’nin 27 Nisan 2011’de Ankara Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakiltesi’nin düzenlediği sempozyumun açılış konuşması metni.