Makaleler Biyografiler Felsefeciler Immanuel Kant (1724-1804)
Makale Başlığı: Immanuel Kant (1724-1804)

Immanuel Kant (1724-1804)

Yazar: Unknown • Eklenme Tarihi: 03.04.2005 • Görüntüleme: 6.405

Özet:
Temeller: Modern felsefenin gelisim seyrine uygun olarak epistemolojiyi ön plana çikartmis olan Kant, öncelikle Hume`dan etkilenmistir. Kendi deyisiyle Hume onu dogmatik uykusundan uyandiran, spekülatif felsefe alanindaki arastirmalarina yeni bir yön veren filozof olmustur.

Kelimeler:
Immanuel kant, felsefe, metafizik, biyografi, makale

 1724-1804 yillari arasinda yasamis olan ünlü Alman filozofu. Temel eserleri: Kritik der Reinen Vernunft (Saf Aklin Elestirisi), Kritik der Pratischen Vernunft (Pratik Aklin Elestirisi) ve Kritik der Urteilkraft (Yargi Gücünün Elestirisi). 
Temeller: Modern felsefenin gelisim seyrine uygun olarak epistemolojiyi ön plana çikartmis olan Kant, öncelikle Hume''dan etkilenmistir. Kendi deyisiyle Hume onu dogmatik uykusundan uyandiran, spekülatif felsefe alanindaki arastirmalarina yeni bir yön veren filozof olmustur. Öte yandan, o Descartes''in akilciliginin da birtakim olumlu yönler içerdigini saptamis ve zihnimizin, matematikle ugrastigi zamanki isleyis tarzi karsisinda adeta büyülenmistir. Kant, bundan baska asil, onyedinci ve onsekizinci yüzyillarda göz kamastirici gelismeler kaydeden bilimden, özellikle de fizikten etkilenmistir. Kant''in gözünde bilim, öncülleri kesin olan ve yöntemleri, ancak Hume''unki gibi felsefi bir kuskuculuk benimsendigi zaman, sorgulanabilen evrensel bir disiplindir. 
Bir bilim adami, Kant''a göre, bir yandan kendisinden önceki bilim adamlarinin ulastigi sonuçlari kabul eder; yine, bir bilim adami kabul ettigi bu sonuçlara ek olarak, yeni arastirmalara giristigi zaman, deneysel yöntemler kullanir. Bilim yansizdir ve nesneldir. Öte yandan bilimin, özellikle de Newton tarafindan gelistirilen modern fizigin çok basarili sonuçlar dogurmus olan yöntemi, Kant''a göre, rasyonalizmi de empirizmi de asarak gelismistir. Baska bir deyisle, fizik bilimi, rasyonalizmin ulastigi sonuçlari da, empirizmin ulastigi sonuçlari da yanlislayarak gelisimini sürdürmektedir. Buna göre, kendisine en saglam bilgi modeli olarak düsünülen matematigi örnek alan rasyonalizm, seylerin bizatihi kendilerine yönelmeden, seylerin kendileriyle bir temas kurmadan, yalnizca düsünceleri birbirlerine baglamakla yetinip, seylerin kendileriyle ilgili olarak a priori sonuçlara ulasir. 
Oysa fizik, matematigi de kullanarak seylerin bizzatihi kendilerine yönelmekte, seylerin kendileriyle, rasyonalizm tarafindan kurulamayan temasi, basarili bir biçimde kurmaktadir. Kant''a göre, Ingiliz filozofu Hume''un empirizmi, belirli bir nedenden daima ayni sonucun çikacagini hiçbir zaman kesin olarak bilemeyecegimizi savunmak suretiyle, nedensellikle ilgili olarak kuskucu bir tavri benimsemistir. Oysa, çok basarili sonuçlar elde etmis olan fizik bilimi hemen tümüyle nedensellik ilkesine dayanmaktadir. Kant bu baglamda, kendisine düsen isin, rasyonalizm tarafindan da, empirizm tarafindan da açiklanip temellendirilemeyen bilimi, özellikle de fizik bilimini temellendirmek, bilimsel bir biçimde düsündügü zaman, insan zihninin nasil isledigini bulmak oldugunu düsünmüstür. Baska bir deyisle, o felsefedeki ilk ve temel misyonunun bilimi temellendirmek, daha sonra da ahlakin ve dinin rasyonelligini savunmak olduguna inanmistir. Bununla birlikte, bu hiç de kolay bir is degildir, çünkü bilim ve din yüzyillardir birbirlerine karsi amansiz bir mücadele içinde olmuslar ve bilim, dinin otoritesi karsisinda mutlak bir zafer kazanma yoluna girmistir. 
Bu zafer, Kant''a göre, bilimin bakis açisindan iyi ve olumlu olmakla birlikte, ahlak ve dinin bakis açisindan tam bir felakettir. Bilimin dinin müdahaleleri karsisinda özerkligini kazanmasi hiç kusku yok ki iyi bir seydir, fakat bu, bilimsel olmayan tüm inançlarin, din ve ahlakin temelsizlesmesi ve anlamsizlasmasi anlamina geliyorsa, bilimin zaferi, insanlik açisindan, dinin bakis açisindan gerçek bir felakettir. Kant, öyleyse, yalnizca din, bilim ve ahlaki temellendirmek durumunda kalmamis, fakat rasyonel bir varlik olmanin ne anlama geldigini gösterme durumunda kalmistir. O, iste bu amaci gerçeklestirebilmek için, hem Descartes''in rasyonalizminden ve hem de Hume''un empirizminden önemli gördügü ögeleri alarak, transendental epistemolojik idealizm diye bilinen kendi bilgi kuramini gelistirmis, yükselen bilimin felsefi temellerini gösterdikten sonra, özgürlük ve ödev düsüncesine dayanarak Hiristiyan ahlakini savunma çabasi vermistir. Bilgi Görüsleri: Düsüncesinde rasyonalist felsefeyle empirist felsefenin bir sentezini yapan Immanuel Kant, bilgide hem deneyimin ve hem de aklin katkisinin kaçinilmaz oldugunu öne sürmüstür. O, ilk olarak en basit bir deneyimin, duyu izlenimlerinin bile a priori bir ögeyi, deneyden türemeyen, fakat deneyi yaratan ve mümkün kilan bir ögeyi içerdigini göstermistir. Söz konusu a priori ögelere karsilik gelen zaman ve mekana, deneyin transendental kosullari adini veren Kant, böylelikle Hume''un matematiksel bilimlerin tümüyle analitik bir yapida oldugu görüsüne karsi, matematigin mekan ve sayiyla ilgili yargilarinin sentetik dogasini ortaya koyabilme imkani bulabilmistir. Baska bir deyisle, zihnin bilgideki temel, ayirici faaliyetini deneyimden gelen ham ve islenmemis malzemeyi bir sentezden geçirmek ve bu malzemeyi birlestirip, ona bir birlik kazan9dirmak olarak tanimlayan Kant''a göre, zihin söz konusu sentezi, herseyden önce, çesitli tecrübelerimizi sezginin belirli kaliplari içine yerlestirerek gerçeklestirir. Sezginin söz konusu kaliplari ise zaman ve mekandir. 
Buna göre, biz seyleri zorunlulukla zaman ve mekan içinde olan seyler olarak algilariz. Bununla birlikte, zaman ve mekan duyu-deneyinden türetilmis ideler, izlenimler ya da kavramlar degildirler. Zaman ve mekanla, Kant''a göre, dogrudan ve aracisiz olarak sezgide karsilasilir. Bunlar sezginin a priori, yani her türlü deneyimden önce gelen ve her tür deneyin onsuz olunamaz kosullari olan kaliplaridirlar. Yani, bunlar duyu-deneyindeki nesneleri her zaman kendileri araciligiyla algilamakta oldugumuz gözlüklerdir. O zaman ve mekanla ilgili bu ögretisine transendental estetik adini verdikten sonra, transendental analitige, kategoriler ögretisine geçmis ve tipki, duyarlik ya da deneyimin a priori algi formlari içermesi gibi, dogaya iliskin arastirma ve bilginin de baginti, töz ve nedensellik türünden a priori ilkeleri içerdigini göstermistir. 
En siradan düsüncede bile, sistematik olmayan bir tarzda varolan bu kategoriler, matematiksel-mekanik bir doga biliminin temel ögeleri olarak ortaya çikar ve rasyonel bir doga kavrayisini mümkün hale getirir. Baska bir deyisle, düsüncenin ya da insan zihninin duyu-deneyinden gelen malzemeye bir birlik kazandirmasi veya söz konusu malzemeyi bir sentezden geçirmesiyle ilgili olan belirli kategorilerin bulundugunu ifade eden Kant''a göre, zihin söz konusu sentez ya da birlestirme faaliyetini çesitli yargilar ortaya koymak suretiyle gerçeklestirir, öyle ki bu yargilar bizim dünyaya iliskin yorumumuzun temel bilesenlerini meydana getirir. 
Deneyimde söz konusu olan çokluk, Kant''a göre, bizim tarafimizdan nicelik, nitelik, baginti, töz gibi belirli degismez formlar ya da kavramlar araciligiyla degerlendirilir ya da yargilanir. Örnegin, nicelikle ilgili bir yargi söz konusu oldugunda, zihnimizde bir ya da çok olan vardir. Nitelikle ilgili bir yargi öne sürdügümüz zaman, ya olumlu ya da olumsuz bir önerme ortaya koyariz. Bagintiyla ilgili bir yargida bulundugumuz zaman ise, ya neden ile sonucu ya da özne ile yüklem bagintisini düsünürüz. Bütün bu düsünme tarzlari, Kant''a göre, zihnin duyu-deneyinden gelen malzemeyi birlestirme, bu malzemeyi sentezden geçirme ya da söz konusu malzemeye bir birlik kazandirma faaliyetinin temel bilesenleridir. Ve biz bu sentez faaliyetiyle de duyu izlenimlerinin çoklugundan, yani sonsuz sayidaki darmadaginik izlenimden, tek bir tutarli dünya resmi elde ederiz. Kant''a göre, duyu deneyinin kapsami içine giren her nesne, bu kategorilerden birine ya da digerine uymak durumundadir. Zira anlama yetisi, insan zihni bu kategorilere uymayan bir seyi hiçbir sekilde konu alamaz, alsa bile anlayamaz. 
Görünüslerin, fenomenlerin bir sekilde anlasilabilmeleri için, onlara anlama yetisinin kategorileri araciligiyla bir yapi kazandirilmasi gerekmektedir. Anlama yetisinin kategorilerine uymayan bir sey insan zihni tarafindan bilinemez. Kant''a göre, duyu-deneyimiz belirli bir yapi ve bir birlik sergilemektedir. Iste duyu-deneyinin sergiledigi bu yapi ve birlik, ancak ve ancak görünüsleri kendi kategorilerine göre düzenleyen anlama yetisinin faaliyetiyle açiklanabilir. Bununla birlikte, kategoriler düsüncenin ya da bilginin öznel kosullari olduklarindan, burada bunlarin nasil olup da nesnel bir geçerlilige sahip olabildigi, yani nesnelere iliskin bilgimizi mümkün kilan kosullari saglayabildikleri sorusu ortaya çikar. Kant''a göre, a priori kavramlar olarak kategorilerin nesnel geçerliligi, insanin nesnelere iliskin duyu-deneyinin yalnizca bu kategoriler sayesinde mümkün olabilmesi olgusuna dayanir. Duyu-deneyinin bir nesnesi, yalnizca bu kategorilerle düsünülebilir. Bir nesneyle ilgili bir düsünce, onunla ilgili tüm yargilar ve dolayisiyla ona iliskin bilgi, yalnizca kategorilerin sagladigi kavramsal çerçeve içinde olanaklidir. Insan zihninin yalnizca, kategorileri araciligiyla kendilerine bir yapi kazandirdigi fenomenleri bilebilecegini, bunun ötesine giderek seylerin bizatihi kendilerini bilemeyecegini, duyu deneyindeki nesnelerin insan zihninin isleyisine uydugu için bilinebildiklerini söyleyen ve tüm empirik yasalari insan zihninin yasalarina indirgeyen Kant''in bu bilgi anlayisinin en önemli sonuçlari, mutlak bir determinizm, bilginin sinirliligi ve metafizigin imkansizligiyla ilgili sonuçlardir. Bilgimiz iki bakimdan sinirlidir. Bilgi, herseyden önce duyu-deneyinin dünyasiyla sinirlanmistir. 
Bilgimiz ikinci olarak, algilama ve düsünme yetilerimizin deneyimin ham malzemesini isleme ve düzenleme tarzlariyla sinirlanmistir. Kant elbette ki, bize görünen dünyanin nihai ve en yüksek gerçeklik olmadigindan kusku duymaz. Nitekim, o fenomenal gerçeklikle, yani duyusal olmayan ve akilla anlasilabilir olan dünya arasinda bir ayrim yapmistir. Bir sey algilanmadigi zaman nedir? Seyin bizzatihi kendisi ne anlama gelir? Metafizigi: biz algilamadigimiz seyleri elbette ki bilemeyiz. Bizim bildigimiz seyler numenler, seylerin kendileri degil de, fenomenlerdir, seylerin görünüsleridir. Bizim bildigimiz nesneler duyular araciligiyla algilanan nesnelerdir. Biz buna ek olarak, duyusal dünyanin bizim zihnimiz tarafindan yaratilmadigini biliyoruz. Zihin, bu dünyayi yaratmak yerine, seylerin kendilerinden türetilmis olan ideleri ona yüklemektedir. Bu, bizden bagimsiz olarak var olan, ancak bizim kendisini yalnizca bize göründügü ve bizim tarafimizdan düzenlendigi sekliyle bilebildigimiz bir dis gerçekligin varoldugu anlamina gelir. Böyle bir gerçeklik bizim bilgimizi arttirmaz, fakat bize bilgimizin sinirlarini gösterir. Immanuel Kant bu ögretisiyle bilimsel bilginin olanakli oldugunu göstererek, Newton fizigini temellendirir, fakat varligin genel ilkeleri, Tanri''nin varolusu, ruhu ölümsüzlügü gibi konulari ele alan geleneksel metafizigi olanaksiz hale getirir. Çünkü, metafizik alaninda, ruh, Tanri, evren kavramlarini düsündügümüz zaman, burada duyu-deneyi tarafindan saglanan malzeme bulunmaz. Bilginin iki temel ögesinden biri olan deney, tecrübe ögesi metafizik alaninda söz konusu olmadigi için, akil burada antinomilere düser. Öyleyse, metafizik alaninda bilimsel bilgi olanakli degildir. Ahlaki: Bununla birlikte, Kant görünüs-gerçeklik ya da fenomen-numen ayirimini insan varligina uygulayarak, ahlak imkanini kurtarir. Zira, ona göre, insanin bir fenomen, bir de numen tarafi vardir. Yani, insanin biri duyusal, digeri akilla anlasilabilir olan iki farkli boyutu vardir. Duyusal yönüyle ele alindiginda, insan dogadaki mekanizmanin bir parçasidir. 
Baska bir deyisle, insan fiziki egilimleriyle, içgüdüleriyle fenomenler dünyasinin bir ögesidir. Buna karsin, insan kendisini hayvandan ayiran akliyla, fenomenler dünyasinin üstüne yükselir, akli sayesinde, nedenselligin, dogal zorunlulugun hüküm sürdügü dünyanin ötesine geçip özgür olur. Baska bir deyisle, metafizigin ancak pratik akil alaninda, ahlaki iradenin kesin kanaatleriyle mümkün olabilecegini savunan ve deneyimdeki a priori ögeyi çikarsama yöntemini, ahlak alaninda ahlaki yargilara da uygulayan Kant, önce ahlaki yargilari psikolojik bir açidan degerlendirmis ve sonra kategorik buyrukla, yani formel olarak kosulsuz olma özelligiyle, ahlak alaninda a priori ögeyi yakalamistir. Ona göre, kategorik buyrugun, yani insandan insan oldugu için belli seyleri yapmasi isteyen ahlak yasasinin, iyi iradenin taninmasi, insanin yüceligini, gerçek kisiligini ve insan varliklarini kisiler olarak birbirlerine baglayan halkayi olusturur. Pratik ve ahlaki temeller üzerinde gelisen bir metafizik öne süren Kant''in felsefesinde, bu ikinci alan, teorik aklin zorunlulukla belirlenen duyusal dünyasindan sonra, pratik aklin özgürlükle belirlenen akilla anlasilabilir dünyasi olarak ortaya çikar. Akilla anlasilabilir özgürlük dünyasinin fiziki ve dogal dünyayla olan iliskisinin ne oldugu sorusu ise, Kant''i her iki dünyayi da uyumlu kilan bir tanrisal düzen postülasiyla, ölümsüzlük postülasina götürür ki, bu postülalar da ifadesini Tanri düsüncesinde bulmaktadir.