Yürekteki Kuş
YÜREKTEKİ KUŞ-TÜRK EDEBİYATI VAKFI 2000 YILI ÖMER SEYFEDDİN HİKÂYE YARIŞMASI ÖDÜLÜ-
YÜREKTEKİ KUŞ-TÜRK EDEBİYATI VAKFI 2000 YILI ÖMER SEYFEDDİN HİKÂYE YARIŞMASI ÖDÜLÜ-
"Aynanın altındaki çeşme bir şişeye açılmaktadır. Aynaya baktığınızda ise kendinizi görürsünüz, akan siz misiniz zaman mı, çünkü sizde değişmektesiniz her saniye her zaman." İşte böyle yaşayan bir eseri üretebilecek akım Dadaizm.
Büyük Masturbator, Salvador Dalinin ikonik bir eseri ve ressamın sürrealist dönemine ait olarak kabul edebileceğimiz ilk tablolardan biri.
Farklı çağlarda ölümle ilgili üretilen imgeler, metafiziğe nasıl bakıldığını dışa vurmaktadır. Kitsch kavramının ölümle ilişkisini araştırmak, bu konuyu ele almakta yeni bir perspektif ortaya koymaktadır. Ölümden kitsch bir imge yaratmak, kültür tarihinde yaratılan ölüm imgelerinin tersine, herhangi bir yan anlam üretmekten bile acizdir...
Beden, canlının maddesel kanıtıdır. Bedeni betimlemek çağlar boyunca sanatın en önemli sorunsallarından biri olmuştur. Fakat sanatta bedenin uyku halini betimlemek bazı mitolojik ve dini referanslarla başlamıştır. Antik Yunan ve Roma döneminde Theseus tarafından uyurken terkedilen Ariadne’nın birçok heykeli yapılmıştır. Bunun yanı sıra Hristiyanlık ve İslamiyet inancında önemli bir yere sahip olan Yedi Uyurlar hikâyesi birçok elyazmasında ve minyatürde görülmektedir...
Genelde ayna varlıkların görüntüsünü yansıtan ya da süs olarak kullanılan eşyalardan biri olarak düşünülür. Aynanın en önemli fonksiyonlardan biri; kişinin kimliğini bulmasını ve duygusal kişiliğini yaratmasını sağlamaktır. İnsan, aynaya baktığında kendini, neyin kendisini özel kıldığını ve kim olduğunu düşünürken bulur. Orhan Pamuk’un ‘Beyaz Kale’ romanında çeşitli ayna motifleri gösterilmektedir.
Günümüzde üzerinde en çok konuşulan mevzulardan birisi de sanat veya sanatçı konusudur. Düzeysiz ve niteliksiz birçok insana "sanatçı" ve bunların ortaya koydukları şeylere de "sanat" denildiği günümüzde, sanat nedir, sanatçı kimdir ve gerçek sanat eseri nasıl olmalıdır konusunu ele almak ve bu konuda gerekli açıklamaları yapmak üzere hayli zamandır bir çalışma yapmayı düşünüyorduk.
Çallı Kuşağı, bilinen bir diğer adıyla 1914 Kuşağı; Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde sanat hayatına atılan sanatçılardan oluşur. Bu sanatçılar yıkılan bir imparatorluğun ardından her anlamda yeniden inşa edilen Cumhuriyetin, resim alanının gelişiminde ve değişimde önemli görevler üstlenmişlerdir. Dönemin zorluklarına rağmen üreten sanatçılar kendilerini geliştirmek üzere batıya gitmişler ve yurt dışı sanat eğitimini deneyimlemişlerdir...
Theodor Adorno, kültür endüstrisi düşüncesinde sanatı ‘sığınak’ olarak görmüş, sanatın kitle kültürünün etkilerini azaltma ve onun işleyişinin dışında kalması gerektiğini önermiştir. Guy Debord, “gösteri toplumu” düşüncesiyle her şeyin bir gösteriye dönüştüğünü ve sanatsal ifadenin kişisel bir deneyim olarak insanlara ‘durumlar’ yaşatacağını düşünmüştür...
XIX. yüzyılın sonlarında başlayan hızlı sanayileşme ve Şehirleşme, sanat alanında da kendini göstererek bir takım değişimlere yol açmıştır. Walter Benjamin bu değişimi auranın kaybolması olarak tanımlar. Kitle iletişim araçlarının yaygın kullanımı ve gelenek üzerine kurulu sanatsal yapının yoksullaşması, kültürel alanda bir alt üst oluşa denk düşmektedir.