Makaleler Makale ve Araştırmalar Köşe Yazıları İnsanoğlu’nun İnanılmaz Yönleri
Makale Başlığı: İnsanoğlu’nun İnanılmaz Yönleri

İnsanoğlu’nun İnanılmaz Yönleri

Yazar: Zafer Kalfa • Eklenme Tarihi: 14.10.2006 • Görüntüleme: 3.487

Özet:
…ve Fransa hükümeti, sözde-Ermeni soykırımını inkârı suç sayan yasa tasarısını onayladı. Asırlarca, önce Osmanlı İmparatorluğu’nun sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nin maddî ve manevî desteğiyle hayatta kalan Ermeniler’ in, buna rağmen Osmanlı ve T.C. tarafından soykırımdan geçirildiği iddia ediliyor ve artık Fransa’da bunun aksini düşünmek, his etmek bile suç.

Kelimeler:

SOĞUK SAVAŞ VE İNSANOĞLU’NUN İNANILMAZ YÖNLERİ
Birkaç yıl önceydi; Ankara’da, ılık bir ilkbahar öğleden sonrası Yüksel Caddesi’ndeki bir çöpçü, bir yandan yerlere adeta yem gibi serpilmiş çekirdek kabuklarını süpürürken bir yandan da şöyle söyleniyordu:
“belediye emir verdi ya, millet s.çacak biz temizleyeceğiz!”
Çöpçü kafasını kaldırdığında kendisine baktığımı gördü. Bakışlarımdaki şefkat duygusunu sezmiş olacak ki hafifçe ve çaresizce tebessüm edip başını öne eğdi, süpürmeyi sürdürdü.
Yine Ankara’da, Kızılay’ın göbeğinde büyük ve ünlü bir restoranda güvenlik görevlisi olarak çalışıyordum. Restoran müdürünün, maaşıma zam yapma ve restoranda resimlerimi sergileme teklifine rağmen bu işe bir buçuk aydan fazla dayanamadım, istifa ettim. Akşam saat yediden sonra evli, bekâr, dul ama mutlak zengin kadınlar o restorana gelir, baştan aşağıya ibne bir şarkıcının şarkılarıyla çılgınlar gibi dans ederlerdi. Sürekli olarak helaya giden bu kadınlar, helayı o kadar pis bırakırlardı ki onlar dışarı çıkarken kıç silme kâğıtları da ayakkabılarına yapışmış vaziyette restoranın dört bir yanına sürüklenirdi. Düşünsenize, helâdan çıkıyorsunuz ve az önce bilmem nerenizi sildiğiniz kâğıtlar veya pedler ayakkabılarınızın topuğunda sizi takip ediyor. İlk bakışta komik görünüyor tabii ama o restoranın bir de temizlikçisi olduğunu hatırlıyoruz…
Yüksel Caddesi’ne çekirdek kabuklarını serperken dünya umurlarında olmayan mongol tipli insanlar, çöpçüler o caddeyi bir gün süpürmeyiverse birden çevreci elitistler olarak dünyaya meydan okuyorlar. Restoranın helasına önce pisleyip ardından da kıç silme kâğıtlarını oraya buraya serpen şımarık kadınlar da tekrar sıkışıp helâya gitmek istediklerinde temizlikçinin müdahalesiyle karşılaşıyorlar:
“abla; temizlik yapıyom, az sonra geliver”
Elbette temizlik uzun sürüyor. Helâ baştan aşağıya bok ve boklu kağıtlarla dolu. Klozet kapaklarına idrar sıçramış. İşerken kusmuşlar felan… Bir kişi bile sifon veya çöp tenekesi kullanmamış. İsyan başlıyor:
“ay, ne kadar uzun sürdü bu temizlik. Kullanamayacak mıyız yani, ne biçim iş!”
sonra yine giriyorlar, yine dünyanın içine edip, çılgınca dans etmeye gidiyorlar. İnsanoğlu bu!..
*
…ve Fransa hükümeti, sözde-Ermeni soykırımını inkârı suç sayan yasa tasarısını onayladı. Asırlarca, önce Osmanlı İmparatorluğu’nun sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nin maddî ve manevî desteğiyle hayatta kalan Ermeniler’ in, buna rağmen Osmanlı ve T.C. tarafından soykırımdan geçirildiği iddia ediliyor ve artık Fransa’da bunun aksini düşünmek, his etmek bile suç. Şimdiden yazılı ve görsel basında kin, öfke saçan ve bol dramaya bulanmış haberler, yorumlar yapılmaya başlandı. “Hainler!”… “Yine Sırtımızdan Vurdular”… ya da Avrupa için “Onlar Önce Kendilerine Baksınlar!”… “Bu mu Sizin Uygarlığınız?” türünden küskünlük içeren sloganlar…Neymiş; Fransa kendinden utanmalıymış! Neden efendim? Neden? Fransa 50 yıl önce de, 100 yıl önce de, 1000 yıl önce de zorbaydı ve sonsuza dek de zorba kalacak. Dünyanın üç kıtası Fransa’nın katliam ve soykırım gerçekleştirdiği ülkelerle dolu. Siz, Şeytan’a neden günâh işlediğini soruyorsunuz; halbuki onun işi bu, yaşam tarzı, varlık sebebi bu. Bu durumda, Avrupalılar değil, Avrupacılar utansın!
Yazık. Gerçekten çok yazık. İçim acıyor ve canım çok sıkılıyor. Avrupa’ da cennetten arsa satın alma çağı yaşanırken, Doğu’da putlar çoktan kırılmıştı ve bu hareket insanlık tarihinin gördüğü ilk büyük aydınlama hareketiydi ama akademiler, bize bundan hiç bahsetmedi. Profesörlerimiz bize sadece Rönesans’ı anlattılar ağızları sulanarak. Rönesans’ tan tam 5 asır önce Doğu’daki matematik ve astronomi incelemelerinin(*) insanlık tarihinin gördüğü ilk rasyonel hareket olduğunu bize söylemediler.
Aydınlarımız, hep kardeşlikten ve geçmişi unutmak gerektiğinden söz ettiler ama biz İstiklâl Savaşı verirken, İzmir’de kızlarımıza tecavüz eden, dedelerimizi kazıklara geçiren Yunan’ı buna rağmen sadece 30 yıl sonra açlıktan kurtarmamızı(**) kardeşlik olarak kabul etmediler, yine biz yobaz olduk, yine biz ırkçı olduk! İnanılır gibi değil!Bizler, Avrupa’nın en güçlü makinelerine karşı oraklarla direnirken bizi sırtımızdan vuran Ermeniler, savaş sonrası bile Anadolu insanının yani kalleşçe bıçakladığı insanların yemek yardımlarıyla yaşamlarını sürdürdüler(***) fakat Türkiye aydınları yıllarca –özellikle son 2 yıldır- hiç durmadan “tarihimizle yüzleşelim!” türünden abuk sabuk bir lafı ağızlarına sakız ettiler. İşlerine gelmeyince “geçmişi unutalım”, işlerine gelince “tarihimizle yüzleşelim!”. Nasıl iş bu? Hem sonra, Yüzleştik ya .mına koduklarım; yüzleştik ve yine bile ihanetten başka ne gördük?
Kendilerini Holivuud filmlerine kaptıran üniversiteli kızlarımız sırf daha kalın yaraklara heves ediyor diye kamu mallarımız satıldı, madenlerimiz satıldı, toprağımız satıldı. Yuh! Bir tanesi çıkıp da “ne oluyor ya hu?” demedi. Neymiş, Türk erkekleri bıyıklıymış. Ya da neymiş, Türk kızları vermiyormuş…artık veriyorlar merak etmeyin yurdumun yoğun milliyetçi erkekleri! Ve artık Türk erkekleri bıyıklarını kesiyor, sevgili çağdaş Türk kızı! ve hattâ saçlarını kazıtıyorlar…
Böyle rezalet olamaz. İçim yanıyor. Bunun için miydi? Hey! Sultan Selim; Avrupa’nın evrim-ırkçılarına karşı kulağına küpe takarak “Ben de köleyim, beni de alın gücünüz yetiyorsa!” diyen, mazlumların yegâne dostu olan yiğit Yavuz… Bunun için mi cenk ettin? Anadolu’nun yiğit ve onurlu kadınları; namusunu korumak için kendini uçurumdan atan asil Anadolu kadını; bunun için miydi? Külüstür tüfeğinin barutu bitince, yanındaki arkadaşı sağ kalsın ve savaşı sürdürsün diye düşman kurşununu elleriyle yakalamaya çalışan soylu Anadolu erkeği!.. Sizlerden özürdiliyoruz.
Ve bugün; gençlik yaşamadan, sanattan, yardan ve yarenden geçerek, uykusuzluğu yoldaş edinerek, tüm beden ve akıl birikimimizi daha bu yaşta heba ederek, gerektiğinde anamıza ve babamıza isyan edip, toprağımızın üstüne avuçlarımızla kapanmalarımız bunun için miydi? Bizler, tüm dünyevî nimetleri elimizin tersiyle iterek tarihin ve insanlığın soylu birikimini adalet için, uygarlık için, barış için, vatan için, namus için açığa çıkarmaya uğraşalım ve günün birinde, birkaç hayâlperest çıksın bizi düşmana karşı güçsüz kılsın, teslim etsin. Yıllarca uyumadan, sinir nöbetleriyle, kafamızı şişire şişire çalışalım, savaşalım, memleketi düşman zulmünden, dünyayı sapkınlardan korumaya çalışalım ve birkaç zevk sarhoşu çıksın, içine etsin! Bu zevk sarhoşları, hipnoz olmuş gibi düşmanın önünde domalsın, sonra memleket esir alınsın, sonra ülkenin tüm değerleri yıkılsın, yakılsın, ekonomiden sanata hiçbir kurum işlemez hale gelsin ve bunlar olurken sadece seyredenler, sonra durup: “ıyyy, ne biçim ülke.Ben AB’ye girmek istiyorum!” desinler. “etmeyin, gitmeyin. AB dediğiniz zorbalığın kalesi. Bu ülkeyi bu beğenmediğiniz hale getirenler zaten onlar” diye yalvarırken adımız yobaza çıksın. Sonra işte, bugün yaşananlar olsun. Dün vatan savunmasını ırkçılık ilân edenler, Osmanlı’yı yobazlık abidesi görenler, Avrupa’ nın önünde domalan zevk sarhoşları bu defa da: “Hıımmm…demek öyle, Avrupa önce kendine baksın!” diyerek modaya uysun. Ama iş işten geçmiş olsun. Geçmiş olsun, efendim! S.kerim ben böyle işi!
*
Şimdi, çok ama çok ciddi bir güç geliyor. Tüm bedensel ve düşünsel yetilerini düşmanın önüne ket koymak için canlı tutan bir orduya hazır olunsun. Meydanlar boş değil. Türkiye, bu savaşı yine kazanacak. Asla ama asla kuşku duyulmasın. Pek somut ve pek zeki olarak dimdik ayakta durmakta olan bu asil orduyu görmek için dikkatli bakın! Bu Türk-Kürt, laik- dindar savaşı değildir. Bu, nimetini yediği ülkeye sahip çıkanlarla çıkmayanlar arsında gerçekleşecek olan bir savaştır. Bir solucan gibi ailesinden arkadaşına, şehrinden ülkesine tüm dünyayı, tüm yaşamı sömüren bu aciz yığın, kıçındaki pisliği yalayarak beslendiği Avrupa tüm uzuv ve hücreleriyle bu ülkeden def edildiğinde kimin kıçına kalacak, çok merak ediyorum?
(*) 7-11. asırlar arasında toplum-bilim, matematik, coğrafya ve astronomi üzerine incelemelerde bulunup rasyonalist ve hümanist akımları doğuran İslâm ilimcilerinden sadece bazıları: İbn-i Haldun, el Birunî, Ömer Hayyam. İbn-i Haldun; sosyalizm, milliyetçilik, devlet gibi kavramları ilk olarak türeten ve bu nedenle modern çağların toplum ve siyaset bilimi üzerine değerlendirmelerde bulunan Marks, J.P. Sarte ve Ziya Gökalp gibi önemli bilim adamlarının en çok üzerinde durdukları İslâm düşünürüdür. El Birunî; yer çekimi kanunu ve rüzgârın nesnel-varlık sebebini ilk keşfeden ilimcidir (bkz: www.sanateorisi.com- forumlar). Ve Ömer Hayyam ise ilahî bir yaratı’nın varlığına inanan fakat dünya yaşamının bu ilâhî güç tarafından etken bir vaziyete yönetilmediğini savunarak hümanist düşüncenin yeryüzündeki en güçlü temsilcisi olan İslâm düşünürüdür.
(**) 2. dünya savaşı’nın patlak vermesi sonucu birçok ülke İtalya ve Almanya’nın hışmına uğramıştı. Almanya, işgallerini hızlandırabilmek ve az zayiatta bulunabilmek için kimi ülkeleri doğrudan doğruya silahlı güçle zapt etmek yerine o ülkeye maddesel destek sunan daha güçlü ülkeleri ele geçiriyor bu sayede diğer küçük ülkenin de kaynağını kesmiş oluyordu. Almanya, Yunanistan’a da aynı yöntemi uygulayınca Yunanlılar, tarihlerinin en büyük kıtlığını yaşamağa başladılar. Bazı yazılı ve görüntülü belgelerden ve kıtlık günlerini yaşayanlardan öğrenildiğine göre bütün Yunanistan halkı, günlerce ekmek dahi bulamadıklarından çamur yemek zorunda kalmışlardı. Hiçbir ülke, kendilerine gıda yardımında bulunmadı. Ne trajiktir ki Yunan soyunun yok olmasını, 30 yıl önce Yunan işkencelerinden geçen Türkler önledi. Türkiye Cumhuriyeti, İstiklal Savaşı sonrası ekonomik kalkınmasını henüz tamamlamamış olmasına rağmen Kurtuluş adını verdiği bir gemiyi tıka basa yiyecek doldurarak Yunanistan’a yolladı. Yunan asker ve sivillerinin Türkler’ e yaptığı zulmün üzerinden daha yarım asır bile geçmemişti ve Almanya da Türk hükümetini yardımdan vazgeçmesi için uyarıyor, tehdit ediyordu. Buna rağmen, Kurtuluş adlı yardım gemisi tam dört sefer yaparak (bir deminin o mesafede harcadığı yakıtı ve gemiyi dört sefer dolduracak kadar olan gıdayı da hesaba katalım) Yunan halkına yemek ulaştırdı. Dahası, Yunanistan, yiyeceğin yetmediğini söylediğinde Türkler, Kurtuluş’ u yeniden yiyecek doldurdular ve Yunanistan’a yolladılar fakat bu defa Kurtuluş, Yunanistan’a yardım edilmesini istemeyen Avrupa ülkelerinin savaş gemileri tarafından saldırıya uğradı.İçindeki Türk mürettebat da gemiyle birlikte battı. Bu satırı sakın unutmayın,defalarca okuyun: Türkler, kendilerine zulmeden Yunanistan’ı Avrupa’nın zulmünden kurtarmak için öldüler. Bugün ise Yunanistan, Avrupa’ya uşak, Türkler’ e düşman oldu.
(***) Yaşadığı ülkeye ihanet eden, işgal altındaki bir ülkede düşman ile işbirliği yapan her birey, her aile, her topluluk vs. vicdanî, mantıkî ve maddî boyutta eşdeğer-düşmandır. Bu bir savaş kanunudur, bu bir insanlık ve doğa kanunudur. Ermenileri soykırımı denilen olayın bu kısa açıklamasından sonra aydınlarımızın dediği gibi tarihimizle yüzleşelim: Ermeniler, göçe zorlandığında ve topluca belli bölgelere sürüldüklerinde bile yanlarında Avrupa ülkelerinden senatörler ve misyoner temsilciler denetimci olarak bulunuyordu. Bu elçi ve misyonerler, sürgün esnasında Ermeniler’ in sağlık ve yiyecek ihtiyaçlarını rapor ediyordu (karşılıyordu, demiyorum). Bu raporlar Türk hükümetine ve bazı Avrupa ülkelerine bildiriliyordu. Türk hükümeti de yol boyunca Ermenilere’ e yiyecek ve konaklama imkânı temin ediyordu. Tıpkı Yunanistan örneğindeki gibi Türkler’ e zulmeden Ermeniler, İHANETLERİNDEN ÖNCE OLDUĞU GİBİ ihanetleri açığa çıktıktan sonra da Türkler’ den beslendiler. Bir misyoner şefi, sürgündeki Ermeniler’ in günde sadece bir meyve yiyebildiklerini ve daha fazlası gerektiğini üslerine rapor ediyor. O sırada, sınır bölgelerde savaşa devam eden bir Türk birliği açlıktan dolayı ölmüştü.