Makaleler Makale ve Araştırmalar Köşe Yazıları İnsanlık Hiç Bu Kadar Namussuzlaşmamıştı!
Makale Başlığı: İnsanlık Hiç Bu Kadar Namussuzlaşmamıştı!

İnsanlık Hiç Bu Kadar Namussuzlaşmamıştı!

Yazar: Zafer Kalfa • Eklenme Tarihi: 02.10.2007 • Görüntüleme: 3.155

Özet:
Yine de biz şimdilik gelecek üzerine yorum yapmak yerine bu savaşa farklı bir yönden bakalım. Çünkü savaşlar bize insanoğlunun sadece ne kadar vahşi olabileceğini değil ama aynı zaman da bu canlının (evet,insanın) ne kadar şerefsizleşebileceğini de gösterir.

Kelimeler:

                                     
    Batılı sömürücüler, yüzyıllardır hiç değişmeyen yöntemlerle ve aynı kara zihniyetle Doğu ülkelerini işgal ediyor ve Müslümanları dünyadan yok etmeye çalışıyor. Amerika kıtasındaki Kızılderilileri katlederek kendilerine boş yer açan ve orada birleşen bu acayip insanlar, Haçlı Seferleri’ni 21. asra da taşıyıp Afganistan’a, Bosna-Hersek’e, Hindistan’a ve daha birçok Müslüman ülkeye saldırdılar. Ve her seferinde de aynı yöntemi kullanıyorlar: Böl-Parçala-Yönet.
Ortaçağ Batı zihniyetinin günümüzdeki halini son olarak Irak’ta gördük. ABD, önce Usame Bin Ladin adlı teröristi yakalamak sonra da Saddam Hüseyin’in insanlığa tehlike saçan nükleer silahlarını yok etmek amacıyla Afganistan’dan girip Irak’tan çıktı. Fakat ortada ne terörist var ne de terör aracı. Çünkü Usame, zaten ABD’nin Orta Doğu’yu yakıp yıkmak için kendi ürettiği bir piyondu. Saddam’ın insanlığa korku saçtığı söylenen silahlarıysa aslında bir görüngüden ibaretti. Yani bütün bunlar yalandı. Bu yalanlar sayesinde ABD, bir milyondan fazla Müslüman’ı sadece son üç yılda öldürdü. Orta Doğu’daki petrol bölgelerinin çoğunu ele geçirdi. Şeytan Devlet İsrail’in daha da büyümesi ve güçlenmesi için geniş alanlar açtı ve birçok su yolunu da bu devletle paylaştı. Bütün bunları yaparken kendine esaslı da bir söylem bulmuştu. Asırlar önce Kıristof Kolomb’un, sonra Darwin’in, İngitere Krallığı’nın da söylemi aynı idi: Uygarlık! 
    Yeni yüzyıldaki bu saldırıların alt yapısı da kavram kargaşası yaratılarak hazırlanmış oldu. Irak’ta vatanını savunan insanlara daha düne kadar terörist bile diyorduk. Son anda ayıldık ve vatan uğrunu kafaların da kesilebileceğini, vahşet gibi görünen bu davranışın aslında ne kadar zorunlu olduğunu ve bunu yapanlara terörist değil direnişçi denmesi gerektiğini anladık.
Fakat anlamayanlar ya da anlasalar da anlatmayanlar savaşı şimdilik üstün götürüyorlar. Irak fiili olarak bölündü bile. Başta Türkiye olmak üzere İran, Suriye, Kazakistan, Rusya ve hatta Çin gibi gizli güçler bu durumdan çok rahatsız oldu. Dünya üçüncü bir savaşa doğru ilerliyor. Yine de biz şimdilik gelecek üzerine yorum yapmak yerine bu savaşa farklı bir yönden bakalım. Çünkü savaşlar bize insanoğlunun sadece ne kadar vahşi olabileceğini değil ama aynı zaman da bu canlının (evet,insanın) ne kadar şerefsizleşebileceğini de gösterir. Belki de bize; iyilerin yanında duranlara en çok koyan da bu oluyor; nasıl…nasıl bu kadar adileşebilir insanlar? İşte, bunu kaldıramıyoruz, buna tahammül edemiyoruz. 
    Banu Avar, Sınırların Arasında adlı belgeselinin son bölümünde Kerkük’teydi: Kerkük, tarihin kaderini değiştirebilecek merkezlerden biridir. Bu nedenle ABD ve İsrail bu şehri kendilerine hedef seçmişlerdir. ABD ne yaptı orada?Arap-Kürt ve Türkmenlerden oluşan bu şehrin önce nüfusunu değiştirdi. Tırların üzerinde getirdiği yüksek betonlardan duvarlar yaparak ayrı mahalleler oluşturdu. Türkmenler göçe zorlandı. Kalanların ise yaşam olanakları çok kötü. Türkmen mahallelerinde elektrik ve su sorunu hat safhada. Resmi haklarının neredeyse hiçbirini kullanamıyorlar. Tabii bir de sürekli olarak fiili şiddete maruz kalıyorlar. Türkmenler, kendi topraklarında hem nitelik hem de nicelik yönünden zayıf bırakılıyorlar. Bu çok açık bir soykırımdır. 
    Saddam Hüseyin, nüfusu dengeleyebilmek için 11 bin Kürt’ü Kerkük’ten sürmüştü. ABD ise sözde bu adaletsizliğe karşı sürgündeki Kürtleri tekrar Kerkük’e taşıdı. Fakat ilginç olan şu: Saddam’ın sürdüğü Kürtlerin sayısı 11 bin idi.ABD’nin sürgünden döndürdüklerinin sayısı ise 650 bin…
ABD askerleri tarafından kendilerine bahşedilen resmî yetkileri sonuna kadar kullanan, hatta bu amaçla “Teşekkürler ABD” isimli bir de reklam filmi çeken Kürt yöneticiler, hem bağımsızlık istediklerini söylüyorlar hem de yabancı bir devletin dilini konuşup, yabancı bir devletin bayrağını öpüyorlar. Bu da ciddi bir çelişkidir ve takkenin düştüğünün resmidir.
Kürt halkının haklarını savunmak uğruna ABD ve İsrail bayraklarını öpen aşiret reisleri, bu yalakalıklarının karşılığını alıyorlar. Fakat bu esnada Kürt halkı ne durumda?
650 bin Kürt’e Kerkük’e yerleşmeleri karşılığında ev ve iş vaat edilmişti. ABD, bu bölgede Kürtler için ev yaptı ama 650 bin insan için sadece 8 bin ev var. Barzani ve Bush ittifakına inanan Kürtler şimdi evsiz, işsiz ve de şaşkınlar… 
    Siyonist düşünce kuruluşlarından şimdi de şöyle fikirler türüyor:
Kürt halkı, zamanla gerçeği görüp Türkmenler ile tekrar birleşmek isteyebilir. Müslümanlar adına olumlu olacak böyle bir gelişmeye karşılık Araplar ile Kürtleri çatıştıralım!
Şunu da biliyorlar, böyle bir çatışma çok ama çok tehlikeli olur ve işin içinden kurtulmak kimseye nasip olmaz. O halde, diyor düşünce kuruluşları:
Çatışmanın zeminini hazırlayalım ve üstün gelmesi muhtemel tarafa bolca silah bıraktıktan sonra bölgeden çekilelim. Gerisini kendi aralarında hal etsinler!
Her ne kadar Kürtler “Saddam’ı düşman bellemiştik ama şimdi düşman kim anlayamıyoruz?” diyebilecek kadar yol katetmiş olsalar da önlerinde duran bu gizli tehditten şimdilik kendileri de habersiz. 
    Tüm bunlar bir yana, resmî Kürtlerden de çok ilginç açıklamalar geliyor. CIA ajanlarıyla çiğ köfte partileri yaparak gününü gün eden aşiret reisleri gibi ABD’li diplomatların eteğinden bir an olsun ayrılmayan resmî yetkili Kürtler de hallerinden çok memnunlar. 
    Barzani-Talabani-Bush üçlüsü referandum kararı aldı. Kararı halk versin, dediler. Fakat bunu savaş başladığında değil 650 bin Kürt Kerkük’e getirildikten sonra yaptılar. Banu Avar, ABD denetiminde oluşturulan Kerkük İl Meclisinde başkan olan Rızgar Ali’ye soruyor:
İyi ama işgal altındaki bir bölgede halkın adil bir karar alabilmesi mümkün mü?
Arkadaşlar, cevap gerçekten iç burkan cinsten:
İşgal mi, ne işgali? 
    Ve bu adam, sözde Kürt haklarının ve demokrasinin savunucusu, Banu Avar ile olan konuşmasını İngilizce yapıyor. Yani Kürtlere özgürlük, derken bile başkasının diliyle konuşuyor ( konuşmaya çalışıyor).
Buna yorum yapamıyoruz. Allah, Kürt halkını kurtarsın diyoruz. Çok geç olmadan.

Zafer KALFA