Makaleler Makale ve Araştırmalar Araştırmalar Sanatın Koruyucuları ve Mesenlik Kavramı
Makale Başlığı: Sanatın Koruyucuları ve Mesenlik Kavramı

Sanatın Koruyucuları ve Mesenlik Kavramı

Yazar: Derya Uzun • Eklenme Tarihi: 10.11.2007 • Görüntüleme: 7.348

Özet:
Sanatın koruyucusu olan "mesenler" in kavramsal analizi ve geçmişten günümüze sanata katkıları, unutulmaması gereken önemli bir konudur.

Kelimeler:
mesen, mesenlik, sanat koruyucuları

    
    Sanatın Koruyucuları ve Mesenlik Kavramı

    Sanatı ve bilimi koruyan, gelişimlerine katkıda bulunan kişiler “mesen” ismini almaktadır. Acaba, mesenlik kavramı ne zaman gelişmiş ve ne zaman tanınmaya başlanmıştır? Kimine göre gerçek anlamda mesenlik ya da sanat koruyuculuğu kavramı, 17.yüzyılda gelişmiştir. Bu tarihlerden önce yapılan sanat koruyuculuğu, sanatın kişilerin toplum içindeki prestijini artıran ya da dinsel amaçlara hizmet eden bir olgu oluşuna dayanmaktaydı. Sanat ürünleri çoğu kez zenginlik göstergesiydi ve yetenekli bir sanatçıyı korumak da kişiye toplum içinde saygınlık kazandırıyordu. 

    Eski çağlarda, yönetici ve soylular için, güzellik ve lüks düşkünlüklerini tatmin edecek yapıtlar yapılmıştır. Bu yapıtları meydana getirenler de koruma altına alınmıştır. Antik çağda, özellikle Yunan devlet adamı Perikles, sanata verdiği destekle ün salmıştır. Ancak bu dönemlerde, mesenle sanatçı birbirleriyle çok yakın ilişkiler kurmamış, sanatçı yalnızca “iş ısmarlanan”yetenekli bir kişi boyutunda kalmıştır. Mesenlik de, varlık ve lüks göstergesinden öteye geçememiştir. Bu çağlarda, Makedonya Kralı Büyük İskender de, saraylarında çok sayıda şair, düşünür ve sanatçı barındırmıştır. Eski Roma’ya baktığımızda da, sanatsal değeri olan nesnelere sahip olmak bir kültür göstergesi olmuştur. Ancak bu dönemlerde, daha çok şair ve yazarlar korunmuş, ressam ve heykeltraşlar ise, Yunan Uygarlığı’nda olduğu gibi, “iş ısmarlanan”ustalar olmaktan öteye geçememiştir. Ortaçağda, sanat koruyuculuğu, dinin etkisi altına girmiş ve genellikle manastırlar tarafından yürütülmüştür. Bu dönemde ister din adamı ister saygın bir kişi olsun resim sipariş eden bu şahıslar, resmin içerisinde “bağışçı” ya da “vakıfçı” sıfatıyla resmedilmişlerdir . Vakıfçılar çoğu resimde, Meryem ve Çocuk İsa’dan oldukça küçük boyutlarda gösterilmişlerdir. Ancak sonradan, özellikle Rönesansla birlikte, resim içerisinde kutsal kişiler kadar önemli yer tutmaya başlarlar . Bu dönemde sanatçıların, çok sayıda mezar anıtı siparişi aldıkları bilinmektedir. . 

    Rönesans döneminde Avrupa’da, kilisenin yanısıra yeni sanat koruyucuları ile karşılaşılmaktadır. Bunlar varlıklı kentsoylular, bir diğer tabirle zengin, çoğu tüccar olan ailelerdir. Bu dönemde, birey olarak sanatçılara yapıt ısmarlayan ilk kişi ise, Floransalı zengin tüccar Giovanni Rucellai olmuştur. 15.yüzyıl son çeyreğinde, Rucellai’nin evi “Lippi, Uccello ve Verrocchio” gibi sanatçıların yapıtlarıyla dolmuştur. Ancak Rönesans Döneminin en önemli sanat koruyucuları, Floransalı Medici Ailesi olmuştur. Birkaç kuşak boyunca mesenlik yapan bu aileden I. Cosimo de Medici, gerçek anlamda bir mesendir ve daha çok dinsel yapıların oluşturulmasını desteklemiştir. Lorenzo de Medici ise Leonardo da Vinci, Verrocchio ve Botticelli gibi sanatçıları Milano, Venedik ve Roma’ya yollayarak Floransa okulunun ilkelerini yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Bu dönemde sanatçılarla yapılan sözleşmelerde yalnızca istenen yapıtın konusu değil, boyutları, kompozisyonda kaç figürün yer alacağı hatta kullanılacak renkler ve boya kalitesi de belirtiliyordu. Sanatçı-mesen ilişkisindeki bu katı dengeyi bozan ve dengeyi sanatçı lehine değiştiren ilk Rönesans sanatçısı Michalengelo olmuştur. İtalyan sanatının yaygın bir biçimde, mesenler tarafından desteklenmesi, kısa sürede öbür Avrupa ülkeleri tarafından da benimsenmiştir. Örneğin Fransa Kralı I. François (1515-1547) ile Kutsal-Roma Germen imparatorları I. Maximilian ya da V. Karl Charlemagne, sanatçıların desteklenmesini hem kendilerine hem de ülkelerine büyük prestij sağlayacağına inanmışlardır. 

    16. yüzyıl sonunda, Reform ve Anti-Reform Dönemlerinde Protestan ülkelerde dinsel yapıtların desteklenmesi hızla gerilerken, Katolik ülkelerde artmış, özellikle tarikatlar birbirleriyle yarışa girmişlerdir. Ama, Michelangelo ile bir anlamda bağımsızlaşan sanatçılar yeniden ortak bir ikonografi doğrultusunda kurallarla sınırlandırılmaya başlanmışlardır. 

    16 ve 17. yüzyılda orta sınıf güçlenmeye başlamış ve sivil mesenlik gelişme göstermiştir. Bir taraftan da monarşilerin merkezileştirilmesi ile sanatçılar saraya daha bağımlı kılınmıştır. Dönemin ünlü sanat koruyucuları içersinde Papa VIII. Urbanus, Papa VII. Alexander, İngiltere Kralı I. Charles, İspanya Kralı IV. Phelipe, Fransa Kralı XIII ve XIV. Louis yer almaktadır. Bu dönem Fransa’sında mesenlik politikayla iç içe olmuştur. Saray dışındaki sivil mesenler ise özellikle tuval resmini desteklemiş, natürmort ve genre resmi gibi yeni türler oluşmuştur. Sanatçılar da artık kendi atölyelerinde çalışmayı yeğlerler. Sanatta saray desteğinin geri çekildiği ilk ülke Hollanda olmuştur. Çünkü burada Protestan kilisesi artık resme ilgi duymamaya başlamıştır. Sanat zengin bireylerin eline geçince bir ticaret malı haline gelmiş, sergi ve müzayedeler aracılığıyla alınıp satılmıştır. Ancak lonca sistemi bir çok ülkede zayıflarken, Hollanda da loncalar bu yüzyılda da etkinliğini sürdürmüştür. Ve Hollanda’nın mesenlik kurumuna tek katkısı grup siparişleri olmuştur. Asker, doktor gibi meslek adamlarının oluşturdukları dernekler pek çok grup portresi ısmarlamaya başlarlar. Halls ve Rembrandt bu tür grup portreleri ile ün salan ressamlardır. 

    18. yüzyılda papaların gücü azalmış, Fransa Kralı XIV. Louis ölmüştür. Sonuçta sarayın merkezileşmiş sanat koruyuculuğu da sona ermiştir. Sarayın sanattan desteğini çekmesi, bu alanda büyük boşluk yaratmıştır. Bir süre sonra başlayan ekonomik sıkıntılar da sanatçıyı yalnız bırakmıştır. Sanat koruyuculuğunu pek çok amatör sanat meraklısı yüklenmeye başlamıştır. Bu bağlamda kralların yeğlediği kahramanlık konularının yerini de yeni konular ve daha çok estetik değerler almıştır. Yüzyıl sonunda özellikle Romantizmin etkisiyle sanatçı, toplumun değil daha çok kendi değerlerini savunmaya ve mesenin isteklerine uymamaya başlar. 

    19.yüzyıl sanatçısı, gerçek anlamda destek görmemiştir. Yüzyıl sonuna doğru yeni bir mesen türünün geliştiği görülmüştür. Paul Durand-Ruel, Daniel-Henri Kahnweiler ve Ambroise Vollard gibi bilinçli sanat meraklılarının ortaya çıkmasıyla, sanatçılar ekonomik destek almaya başlarlar. 1910’lara gelindiğinde de, toplum artık çağdaş sanata ilgi duymaya başlamıştır. 20.yüzyılda, sanatçılara yapıt ısmarlayanlar daha çok devlet kurumları olmuştur. Örneğin, ABD’de uygulanan “Federal Sanat Projesi-FAP”gibi. Türkiye’de de benzer projeler, CHP’nin 1938-43 arasında uyguladığı “yurt gezileri programı” ya da 1955-56 yıllarında, TBMM’ne konulmak için açılan “Vilayet Tabloları”yarışmasıdır . 


Kaynakça
Rona, Z. “Mesen” maddesi, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, C.2, Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları, İst.1997. s.1205-1206.
“Museums And Collections”, Encyclopaedia of World Art, C.X, s.381.


Makale Detaylar

Gönderen: calukya

Kategori: Makale ve AraştırmalarAraştırmalarSanatın Koruyucuları ve Mesenlik Kavramı

Derecelendirme: %100

Yazar İletişim: calukya@yahoo.com

1 kişi yorum yapmış.

CINNET - 11.11.2007
“Ortaçağda, sanat koruyuculuğu, dinin etkisi altına girmiş ve genellikle manastırlar tarafından yürütülmüştür. Bu dönemde ister din adamı ister saygın bir kişi olsun resim sipariş eden bu şahıslar, resmin içerisinde “bağışçı” ya da “vakıfçı” sıfatıyla resmedilmişlerdir. Vakıfçılar çoğu resimde, Meryem ve Çocuk İsa’dan oldukça küçük boyutlarda gösterilmişlerdir. Ancak sonradan, özellikle Rönesansla birlikte, resim içerisinde kutsal kişiler kadar önemli yer tutmaya başlarlar. Bu dönemde sanatçıların, çok sayıda mezar anıtı siparişi aldıkları bilinmektedir.”



Gerek bilim gerekse sanat tarihini konu alan bir olay-kişi-durumdan bahsedilirken, ortaçağ kavramının halâ Batı güdümlü bir düşünce biçimiyle kullanılıyor ve ortaçağ zaman diliminin tüm dünyayı kapsayan bir “karanlık dönem” sanılıyor olması çok üzücüdür. Ülkemizdeki sanat ve bilim okullarında/kurumlarında, Gombriç ve Turani kitaplarında, ikinci cumhuriyetçi aydınların tanımlamalarında, Ortaçağ taassubunun Doğu dünyasını da içine alarak algılanması ve zikredilmesi üzücü bir durum olmaktan öte tarihsel gerçekliklere de aykırıdır. Bu bağlamda, Ortaçağ’daki Müslüman devlet yapılanmalarında bilim ve sanat adamlarına özel bir ilgi gösterildiğini hattâ bazı bilim adamlarının ve sanatçıların kendi malî olanaklarıyla atölye-laboratuar kurabilecek kadar güçlendiğini belirtmek mecburiyetindeyiz. Siz eğer, çok genel bir tanım olan “ortaçağ” kelimesinin yanına “Meryem ve İsa” dana başka isimler eklemezseniz/ eklemeyecekseniz, bunu alt başlık halinde belirtmeli ve söz konusu zaman dilimini salt Batı Avrupa dünyası için ele aldığınızı açıklamalısınız. Zira, karanlık olarak gösterilen o dönemde, Doğu dünyası sanatta ve bilimde neredeyse bütün engelleri ortadan kaldırmış durumdaydı. Örneğin, ille de İsa resimlerinden bahsedecekseniz Ortaçağ’ı değil ama Ortaçağ’daki Hıristiyan âlemini anlattığınız belirtmelisiniz. Öyle ki aynı dönemde Müslüman dünyasında sayısız görsel sanat eseri üretilmiştir ve hemen hemen hiçbirinde peygamber klişesi yoktur. Ortaçağ İslâm sanatında, baskıcı bir otoritenin mevcut olmadığını salt bu örnekten bile anlayabiliriz. Kimi yorumcuların, peygamber suretinin olmayışını yasakçılığa bağlamaları da aslında tamamen ama tamamen kilise dogmasıdır. Söz konusu dönemde ve hatta 17 asra kadar bile örneğin minyatür eserlerinde en çok rastladığımız manzara, medresede yürütülen çalışmalar, rasathanelerdeki bilimsel deneylerdir. Bu durumda:

1. Sanat ve bilim koruyuculuğu Doğu’da 6–7. asırdan beri söz konusudur.

2. Sanat ve bilim koruyuculuğu Doğu’da, adeta gelenek halini alacak kadar yaygındır ve bunu sayısız örnekle açıklamak mümkündür. Aynı devirde, Avrupa’da, meselâ Leonardo da Vinci bile anatomi çalışmalarını gizli gizli yaparken örneğin Müslüman dünyasında el-Kındî bunu devletin desteği ile yapabilmektedir.

3. Lütfen, artık Ortaçağ’dan bahsederken iki kere düşünelim. Çünkü aynı anda iki farklı ortaçağ yaşanmıştır ve bizler, bu devri sadece Meryem ve İsa resimleriyle örneklendirirsek hem tarihin hem de vicdanın gerçeklerine aykırı hareket etmiş oluruz.

Sadece üyeler yorum yazabilir. Üye olmak için tıklayın.