Makale Başlığı: Sinema Tarihe Bakıyor

Sinema Tarihe Bakıyor

Yazar: Atilla Dorsay • Eklenme Tarihi: 05.02.2014 • Görüntüleme: 2.924

Özet:
Tarihi karakterler ve olaylar, sinema için her zaman eşsiz zenginlikte bir malzeme oluşturdu. “Kral Arthur” ve “İskender” bu türün yeni görkemli örnekleri.

Kelimeler:
sinema, tarih, tarih konulu filmler, mitoloji, roma, dinler tarihi, Kral Arthur, orta asya tarihi, fransız tarihi

Sinema tarihe hep baktı. Tarihte yaşanmış bin bir serüven, adları zaman içinde adeta ölümsüzlüğe ulaşarak donup kalmış onca kahraman, sayısız kan, şiddet, gerilim içeren macera, savaşlar, kıyımlar, devrimler, zafer ve yenilgiler tarihi yaratmış krallar, kraliçeler, silahşörler, liderler, öncüler, peygamberler, başkanlar, diktatörler, sanatçılar ve yaratıcılar, sinema için her zaman eşsiz zenginlikte bir malzeme oluşturdular. Ve daha sessiz sinemanın ilk yıllarından başlayarak sinema tarihe hep eğildi. Kimileri buna 'yağmaladı' deyimini daha çok yakıştırsa da...
Bu yazıda, bu elbette çok geniş alana, en azından bir kitabı hak eden bu zengin malzemeye sadece çok geniş bir panoramik bakış getirmeye ve birkaç satır başı sunmaya çalışacağım.

Mitoloji ve Roma tarihi.

Mitoloji ve antik çağ sinemaya belli ölçüde ilginç kahramanlar sundu. Homeros'tan esinlenmiş kimi filmlerde karşımıza çıkanlar arasında, "Kral Ülis'in Maceraları" nda ünlü kahramanı canlandıran Kirk Douglas, "Güzel Helen"de Halen, Paris ve Aşil'i canlandıran Rossana Podesta, Jacques Sernas ve Stanley Baker vardı. Sonuncu öykü, yani Truva savaşları en son "Truva" filminde Diane Kruger, Orlando Bloom ve Brad Pitt'in varlıklanyla karşımıza geldi. Antik çağ kahramanı Büyük İskender'i aynı yıllarda çekilen Robert Rossen filminde Richard Burton oynadı. Yakında izleyeceğimiz Oliver Stone filmindeyse Colin Farrell canlandıracak.
Roma tarihinin ne çok filme konu olduğunu söylemeye bile gerek yok! Örneğin Jül Sezar, Cecil B. De Mille'in 1934 yapımı "Kleopatra"sında Warren William tarafından oynanırken, Kleopatra'yı Claudette Colbert, Mark Antuan'ı ise Henry Wilcoxon canlandırdılar. Joseph Mankiewicz'in 1953 yapımı ünlü "Jül Sezar"ındaki yaşlı Sezar, ı nı ralfırn'di. Mark Antuan ise Marlon Brando. Aynı adlı 1969 yapımı filmde imparatoru Jason Robards oynadı. Sonra Mankiewicz'in 1963 yapımı ünlü" Kleopatra"sında ise Sezar'ı Rex Harrison, Mark Antuan'ı Richard Burton ve Kleopatra'yı ise Elizabeth Taylor oynadılar. Sinema tarihinin en dedikodulu filmlerinden biri olan bu çok pahalı yapım, lanetli bir film oldu, ama aslında hiç de fena değildi.
Roma tarihi elbette saymakla bitmez filme esin kaynağı oldu. "Quo Vadis", "Ben Hur", "Roma Imparatorluğunun Çöküşü", "Spartaküs", "Gümüş Kupa", "Gladyatör" gibi sayısız film hatırlanabilir. Bunların bir bölümü ise Roma egemenliği altında doğan Hıristiyanlık dini ve onun kutsal kitaplardan gelen kahramanlanyla ilişkiliydi. Tıpkı iki kez filme alınan "Ben Hur" ya da ilk Hıristiyanlara yapılan işkenceyi tasvir eden "Quo Vadis" gibi... Sonuncusunda büyük oyuncu Peter Ustinov'un Roma'yı ateşe veren çılgın Kral Neron kompozisyonu kolay unutulmaz... "Ben Hur"da filme adını veren hayal ürünü kişiliği Charlton Heston canlandırırken, Anthony Mann'ın gösterişli epiği "Roma imparatorluğunun Çöküşü"nde Roma imparatoru Mark Orel (Marcus Aurelius) ve oğlu Kommod gibi kişilikleri Alec Guinness ve Stephen Boyd oynadılar. Ridley Scottun "Gladyatör" ünde yine aynı kişiler vardı: Mark Orel'de Richard Harris, Kommod'da Joaquin Phoenix, Proximo'da Oliver Reed ve düşsel bir kişilik olan Maximus'ta Russell Crowe... "Spartaküs"ün tarihin ilk büyük isyanını başlatan ünlü kölesi, elbette Kirk Douglas'tı. Filmde yine hemen hepsi gerçek Romalı kişiliklerine Peter Ustinov'dan Charles Laughton'a, Laurence Olivier'den Tony Curtis'e ünlü oyuncular yüzlerini verdi.

 

Dinler tarihi sinemada.

Dinler tarihi de Hollywood'da hep gözde bir alan olarak kaldı. Belki en çok bir dönemin üstünyapımlarının rakipsiz yaratıcısı Cecil B. De Mille filmlerinde... De Mille, Musevilerin tarihini iki kez çektiği "10 Emir"de dile getirdi. En çok bilinen 1956 yapımı olanında Charlton Heston Musa'yı, Yul Brynner ise onu Mısır'dan kovan firavunu oynadı. 1970'lerde çekilen oldukça uzun "Musa" adlı TV dizisinde, peygamberi Burt Lancaster oynamıştı. Ama Hıristiyanlık tarihi çok daha fazla filme konu olmuştur. Hazreti Isa'nın kendisi, suret yasağı olmayan bu dinin hoşgörüsü içinde birçok kez filme alındı. Sessiz dönemden en çok yine De Mille'in çektiği "Krallaı Kralı" hatırlanır. Özellikle 1960'larda yeni. den gündeme gelen Isa'nın hayatı, GeorgE Stevens'in "Dünyanın En Büyük Hikayesi' ve Nicholas Ray'in "Krallar Kralı" na konu ol du. Isa'yı ilkinde Max von Sydow, ikincisindeyse Jeffrey Hunter oynadılar. Aynı yıllarda büyük Italyan sinemacısı Pier Paolo Pasolini, bu hikayeye çok daha kişisel bir yorum getirdi: "Aziz Matyas'a Göre İncil"le. Onun İsa'sı ise Enrique lrazoqui idi. Yine o yıllarda Bunuel'in "Saman Yolu"nda Isa'yı Renaud Verley canlandırdı. 70'lerde "Nazareth'Ii Isa" adlı tam 6 saatlik bir N dizisi yapıldı. 1988'de Martin Scorsese'nin "Günaha Son Çağrı" filminde Willem Dafoe Isa oldu. 2000'lerde Mel Gibson'un "Tutku  Hazreti Isa'nın Çilesi" filmindeki İsa ise, bilindiği üzere Jim Caviezel'di. 1973 yılının ünlü müzikali "Jesus Christ Superstar"' ve onun 'hippie' kılıklı Isa'sı Ted Neeley de unutulmamalı. Ayrıca "Hazreti Davud ve Saba Melikesi"nden "Ester ve Kral"a, "Zincirli Köle"den "Demetrius ve Gladyatörler"e, "Gümüş Kupa"dan "Barabbas"a, "Sodom ve Gomor"dan "The Prodigal / Günahkar Mabude"ye dek sayısız filmde kutsal kitaplardan gelen efsaneler işlendi. Bunlardan ikisini oyunculanyla birlikte hatırlatmak istiyorum: yine De Mille'in "Samson ve Dalila"sında bu kişilikleri Victor Mature ve Hedy Lamarr oynadılar. 1953 yılının Charles Vidor imzalı "Salome"sinde ise, sessiz dönemde tam 7 kez filme alınmış bu hikayenin İncirden gelen kahramanlarından Kral Herod'u Charles Laughton, dansöz Salome'yi ise Rita Hayworth oynadı. Ama, Incil'e ve kutsal hikayelere son derece alaycı yaklaşımlar da oldu. Özellikle Ingilizlerin ünlü Monty Python ekibini ve onların "Monty Python ve Kutsal Kase" filmlerini hatırlamak gerekir.

Kral Arthur efsaneleri.

Tarihin akışı durmadı elbette... Ve tarih hep efsaneler ve kahramanlar yaratmayı sürdürdü. Aslında çok şeyi başaran, kitleler ve onların ortak çabası olsa da, tarih bu başarıları bireylere ve seçilmiş kahramanlara yüklemeyi her zaman çok seviyordu çünkü... Böylesi daha romantikti, daha etkileyiciydi. Ve sinema da bunları hep bize anlattı.
Diyelim ki İngiliz tarihi... Bu tarihten beyazperdeye gelmemiş kral ve kahraman mı kaldı? Örneğin Kral Arthur... Varlığı ve dönemi tam anlamıyla tarihin içinde kaybolup gitmiş bu yarıgerçek, yarıefsane kral, ancak 12. 13. yy.'dan itibaren adı çevresinde bir gizem ve çekicilik halesi oluşmaya başlamış bir isimdi. Ama asıl Arthur'un 5. ya da 6. yy.'da yaşadığı üzerine de ciddi savlar var ki... Her neyse, sinemada Kral Arthur'u işleyen birçok film yapıldı. 1942'de "Kral Arthur Bir Centilmendi"de (!) Arthur Askey, 1949'un Bing Crosby fantezisi "Kral Arthur'un Sarayında"da Cedric Harwicke, 1954'ün "Yuvarlak Masa Şövalyeleri"nde Mel Ferrer kralı canlandırdılar. Sonuncusunda Lancelot ve kraliçe Guinevere rolleri, Robert Taylor ve Ava Gardner'e düşmüştü. "The Black Night", "Siege of Saxons", Disney yapımı canlandırma "Taştaki Kılıç" gibi önemsiz filmlerden sonra, 1963'ün "Lancelot ve Guinevere"sinde kralı eski dönemden usta oyuncu Brian Aherne oynadı. 1967'de efsane "Camelot" adıyla müzikal haline geldiğinde, Richard Harris, Arthur oldu, Franco Nero ve Vanessa Redgrave ise Lancelot ve Guinevere. Nero ve Redgrave'in (hâlâ süren) bir evliliğe giden ilişkisinin bu filmle başladığı rivayet olunur...
1970'lerde Fransızlar da konuya eğildiler, Robert Bresson "Lancelot du Lac", Eric Rohmer ise "Perceval" filmlerini çevirdiler. 1980 yılında John Boorman'ın "Excalibur" u kimilerine göre hepsinin en iyisiydi, kimileriyse filmi ağır biçimde eleştirdiler. 1995'te efsane "Ilk Şövalye"de yeniden canlandı,bu filmin kralı Sean Connery idi. Şimdiyse karşımızda yepyeni bir yorum var. Antoine Fuqua'nın "Kral Arthur"unda kahramanı Clive Owen canlandırmış. Lancelot ve Guinevere'de ise loan Gruffud ve Keira Knightley var.

Ne krallar gördük!..

Başka Ingiliz kralları da gördük perdede... "Büyük Alfred"de kralı David Hemmings oynadı. 2. Henry, "Beckett" ve "Kış Arslanı"nda Peter O'Toole tarafından canlandırıldı. Ünlü Aslan Yürekli Richard'ı canlandıranlardan en akılda kalanı Rex Harrison'du, "Kral Richard ve Haçlı Seferleri" adlı filmde... 2. Richard ve 5. Henry'nin öykülerini anlatan aynı adlı filmlerde, ikisini de unutulmaz Laurence Olivier oynadı. 8. Henry, etek düşkünü bu eksantrik kral, sinemanın en rağbet ettiklerinden biri oldu: "8. Henry'nin Özel Hayatı" adlı ünlü 1933 yapımı filmde Charles Laughton oynadı ve hemen Oscar aldı. Sonradan "Gül ve Kılıç"ta James Robertson Justice, "Her Devrin Adamı"nda Robert Shaw, "1000 Günlük Mutluluk"ta Richard Burton da aynı kahramanı oynadılar. Stuarflardan 1. Charles'ı "Cromwell"de Alec Guinness, "Nell Gwyn"de Cedric Hardwicke, "Amber"de George Sanders, "Sürgün"de Douglas Fairbanks Jr., "Restorasyon"da Sam Neill oynadılar. 3. George, "Beau Brummel / Çapkın Prens"te Robert Morley, "Kral George'un Deliliği" adlı filmdeyse Nigel Hawhtorne tarafından canlandırıldı.

Ve de kraliçeler...

Ya ünlü Ingiliz kraliçeleri? Elizabeth, önce tanınmış karakter oyuncusu Flora Robson tarafından canlandırıldı: "Ingiltere Ateşler içinde" filminde... Ama onunla en çok özdeşleşen oyuncu Bette Davis oldu: "Elizabeth and Essex / Kraliçe Elizabeth" ve "The Virgin Queen / Kralsız Kraliçe" filmleriyle... Ancak Glenda Jackson'un "Iskoç Kraliçesi Mary"deki oyunu da müthişti. Sonraki yıllarda lrene Worth, derken "Elizabeth"le Cate Blanchett ve de "Aşık Shakespeare"le Judi Dench de, Ingilizlerin büyük kraliçesini çok iyi oyunlarla ölümsüzleştirdiler. Ünlü kraliçe Victoria, bir dönemde tüm Ingilizler için Anna Neagle'in yüzünü taşıyordu: Tam üç filmden sonra... Ama sonra Irene Dunne, Fay Compton ve en son "Mrs. Brown" adlı filmde Judi Dench de onu yakışır biçimde oynadılar. Talihsiz İskoç Kraliçesi Mary'nin beyazperde yüzleri ise Katharine Hepburn, Vanessa Redgrave ve Fanny Ardant oldu.
İngilizlerin tıpkı Kral Arthur gibi efsaneyle gerçeğin karıştığı bir de Robin Hood söylenceleri var. Işte bu halk kahramanının sinema yüzleri: 1938'deki ünlü Michael Curtiz klasiği "Vatan Kurtaran Aslan"da Errol Flynn, sonrasında ise John Derek, Jon Hall, Richard Todd, Don Taylor, Richard Greene, onun ve sevgilisi Marian'ın 20 yıl sonraki hallerini anlatan "Robin ve Marian"da Sean Connery (yanı başında Audrey Hepburn olmak üzere). Son yıllarda ise Kevin Costner ve Patrick Bergin... Elbette son iki filmin çıktığı sıralarda efsaneyle alay etmek için yapılmış Mel Brooks filmini, "Robin Hood: Men in Tıghts"1 da unutmaksızın...

Orta Asya tarihinden

Kuşkusuz başka ulusların tarihleri de sinemaya geldi. Ve de büyük önderleri, kralları ya da yöneticileri... Örneğin Rus tarihinden Büyük Katerina perdede en çok canlandırılan kişilerden biri oldu: Pola Negri, Elisabeth Bergner, Tallulah Bankhead, Bette Davis ve Marlene Dietrich gibi çok ünlü oyuncularca... Bizim Deli Petro, Rusların ise Büyük Petro diye adlandırdıkları ünlü kralları 1937'de bir Sovyet yapımına konu oldu, kralı Nikolay Simonov oynadı. Eisenstein'in ünlü filmi "Korkunç Ivan" ise bu tanınmış 16. yy. çarının hikayesiydi ve bu muhteşem filmde İvan'ı yine muhteşem bir oyunla Nikolay Çerkessoy canlandınyordu. Devrimden önceki son çar ve çariçenin hikayesi "Nicholas ve Alexandre" filmine konu oldu. Çann sülalesinden gelen gizemli prenses Anastasia'nın öyküsünde ise Ingrid Bergman oynadı ve ikinci Oscar'ını aldı. Yine devrim öncesinin eksantrik figürü, "sefih papaz" Rasputin ise birçok filme konu oldu.
Orta Asya'dan kimi tarihsel isimler de, az da olsa sinemaya yansıdı. Örneğin Hun imparatoru Attila'nın öyküsü, 1954'deki bir İtalyan filmine konu oldu: Anthony Quinn ve Sophia Loren'in oyunlanyla... Aynı yıl "Sign of the Pagan" adlı Amerikan filminde de Douglas Sirk, Attila'nın Roma'yla savaşını anlattı. Bu kez Jack Palance'ın oyunuyla... 1964'de sıra Cengiz Han'a geldi. Henry Levin'ın sıradan filminde ünlü krala Ömer Şerif'in yüzü yakıştırılmıştı. Ama Cengiz Han daha 1928'de V. Pudovkin imzalı sessiz bir Rus filmine konu olmuştu: "Asya Üzerinde Fırtına / Cengiz Hanın Hazineleri".

Fransız tarihi ve Jeanne d'Arc

Fransızların tarihi de sinemaya yansıdı. Jeanne d'Arc hikayesinin içerdiği romantizm, onu zaman zaman perdeye taşıdı: 1928 yapımı ünlü ve sessiz Carl Dreyer klasiğinde Falconetti, 1948 yapımı Victor Fleming filminde Ingrid Bergman, 1957 yapımı Otto Preminger filminde Jean Seberg, 1963 yapımı Robert Bresson filminde Florence Carrez, 1994 yapımı ve iki bölümlü dev Jacques Rivette filminde Sandrine Bonnaire, 1999 yapımı Luc Besson filminde Milla Jovovich ünlü "Orleans Bakiresi"ni oynadılar. Dönemin kralı 7. Charles'ı da değişik sanatçılar oynadı: en ünlüsü Fleming'in filminde Bergman'ın yanı başında yer alan Jose Ferrer olmak üzere... "Güneş Kral" 14. Louis birçok filmde gözüktü. Özellikle Fransız filmleri olmak üzere... Fransız devriminin giyotine gönderdiği soylu kral ailesi, yani 16. Louis ve Marie Antoinette de sinemada canlandırıldı. 1938 yılının gösterişli bir Hollywood yapımında John Barrymore ve Norma Shearer tarafından... Fransız Devrimini konu olarak alan kimi filmlerde ise ikinci plandaki figürler olarak gözüktüler. Robert Morley ve Pierre Renoir da bu kralın sinemadaki diğer yüzleri arasında idiler. Ikincisi Jean Renoir'ın ünlü filmi "Marsilyalı Kız"da olmak üzere... Alexander Dumas fantezisi "Üç Silahşörler"in sayısız yorumunda, fonda tarihin süzgecinden gelmiş gerçek kral ve saray mensupları vardı.

Napoleon filmleri

Napoleon Bonaparte bambaşka bir hikayeydi. Tüm Avrupa'ya savaş açan bu ünlü 18. yy. sonu / 19. yy. başı imparatoru, hareketli yaşamı ve trajik akibetiyle sinemanın çok ilgisini çekecekti. Sayısız film arasında özellikle Abel Gance'ın başyapıtı 1,92728 yapımı "Napoleon" (Albert Dieudonne oynamıştı), 1953 yapımı "Napoleon" (diktatörün gençliğini Daniel Gelin, yaşlığını ise Raymond Pellegrin oynadı), aynı yıllarda çekilen Amerikan yapımı "Desiree / Napolyon'un Sevgilisi" (Marlon Brando oynamıştı) sayılabilir. 2002'de Fransızlar uzun bir TV dizisinde onun yaşamını yeniden sinemalaştırdılar. Başrolü Christian Clavier yüklendi. Fransız devriminin kahramanlarından Danton, Robespierre, Marat gibi isimler de kimi filmlerde gözüktü. En önemlisi Andrzej Wajda'nın "Danton"uydu ve devrimci lideri Gerard Depardieu oynamıştı.
Başka ülkelerin tarihleri de yansıdı perdeye... Ama daha az. Örneğin Alman Kralı Ludwig, aykırı yaşam öyküsüyle Visconti'nin aynı adlı filmine konu oldu. Isveç Kraliçesi Kristina'yı "Kraliçe Kristin" adlı filmde Greta Garbo Oynadı: tüm Hollywood tarzı romantizm tüllerine bürünmüş olarak... Italyan tarihinden özellikle Borgia'ların dönemleri, Rönesans ve kimi Papa'ların dönemi ve kişilikleri, tarihsel yaklaşımlara konu edildi. Bir örnek vermek gerekirse, Carol Reed'in "The Agony and the Ecstasy"si Papa 2. Juliusla Mikelanj'ın ilişkilerini konu ediniyordu.

Amerikan tarihi

Amerikan tarihinin büyükleri de birçok filme konu oldu. Abraham Lincoln "Bir Ulusun Doğuşu" adlı ünlü Griffith başyapıtında göründü. Yine Griffith, 1930'ların başında bu kez sesli olarak çektiği "Abraham Lincoln"da da bu kurucu lideri işledi. Usta oyuncu Walter Huston'un oyunuyla... George Washington yine ABD'nin kuruluşunu anlatan filmlerde bir yan karakter olarak gözüktü. Thomas Jefferson ise James ıvory'nin "Jefferson Paris'te"sinde ve Nick Nolte görünümünde karşımıza geldi.
Amerikan Iç Savaşı'nın kahramanları, general Grant'dan General Custer'a, Wyatt Earp'ten Doc Holliday'e, Billy the Kid'den Buffalo Bill'e, Calamity Jane'den Belle Starr'a, Cochize'den oturan Boğa'ya birçok western'de karşımıza geldiler. Western türü zaten sonuç olarak Amerika'nın 18. 19. yy.'daki tarihini anlatan özel bir tür değil midir?

20. yy. kahramanları

Ve de geçen yüzyıl.. Bir savaşlar, devrimler, soykırım ve kıyım tarihi olan 20. yy. Bu yüzyılı biçimlendirenlerin öyküleri de anlatıldı. Özellikle ikinci dünya savaşını başlatan Adolf Hitler ve Benito Mussolini ve bu savaşın karşı cephesinde yer alanlardan Amerikan başkanı Franklin Roosevelt, Ingiliz başbakanı Winston Churchill, Yugoslav subayı, sonraki yılların devlet başkanı Mareşal Tito, cephede savaşanlardan general Eisenhower, general Patton, Mareşal Montgomery, Hiroşima'ya atom bombasını atan askeri pilot Paul Tıbbets vb. irili ufaklı sayısız kişiliğin hikayeleri anlatıldı. Rus cephesinde, devrimin liderleri olan Lenin, Stalin ve Troçki üzerine biyografik filmler yapıldı. Belki en hatırlananı, Joseph Losey'in "Troçki'nin Öldürülmesi / Meksika'da Cinayet" olan... Richard Burton'un kusursuz canlandırmasının da katkısıyla...
Geçen yüzyılın başka kahramanları da filmlere konu oldular. Örneğin Meksikalı devrimci Sancho Villa "Viva Villa"da ve Wallace Beery'nin oyunuyla, Emiliano Zapata ise "Viva Zapata"da Marlon Brando'nun oyunuyla hatırlanır. Latin Amerika'da devrim rüzgarları estiren Che Gueyara üzerine yapılmış bir Amerikan filmi, Richard Fleischer imzalı ve 1969 yapımı "Che", Guevara ile Fidel Castro'nun dostlukları üzerineydi ve Ömer Şerif'in Che'yi, Jack Palance'ın ise Fidel'i oynadığı bu film oldukça kötü bulunmuştu. Allahtan yakın tarihli Walter Salles imzalı "Motosiklet Günlüğü" bu boşluğu giderdi.
Hindistan'ın bağımsızlık mücadelesinin büyük adı Mahatma Gandi, Richard Attenborough'nun mükemmel filmi sayesinde yeniden hatırlandı. Libyalı devrimci Ömer Muhtar ise Mustafa Akad'ın filmine konu oldu. Mata Hari'den Arabistanlı Lawrence'a, 'Ankara Casusu' Çiçero'dan 'Rus köstebeği' Smiley'e kadar ünlü casuslar da unutulmadı. Mata Hari'ye Greta Garbo ve Jeanne Moreau, Lawrence'e Peter O'Toole, Çiçero'ya James Mason, Smiley'e Alec Guinness yüzlerini verdiler.

Farklı kahramanlar

Elbette başka tür kahramanlar da sinemaya konu edildiler. Örneğin tarihin ünlü gezginleri ve kaşifleri: Amerika'yı bulan Kristof Kolomb en azından dört filme konu oldu ve onu Fredric March'tan Gerard Depardieu'ye ünlü sanatçılar oynadı. Aynı biçimde, Marco Polo'nun, Kaptan Scott'un, Amundsen'in, Afrika kaşifleri Richard Burton veya Dr. David Livingstone'un ve başkalarının da öyküleri anlatıldı.
Yine insanlık tarihine mal olmuş sanatçılara, yani yazar, besteci, ressam, heykeltraş öykülerine, ünlü sinema yıldızlarının ya da sporcuların (futbolcu, atlet, boksör, her alanda olimpiyat şampiyonları, vs.) yaşam öykülerini anlatan filmlere ise girmiyorum bile... Keza bilim adamlarının da... Çünkü sinema, özellikle de Hollywood her şeyi alıp bir 'glamour' perdesiyle sarıp sarmalama huyu sayesinde, en olmadık öyküleri bile konu edindi: Radyumu bulan Pierre ve Marie Curie'nin öyküsünden (Greer Garson  Walter Pidgeon ikilisinin oynadıkları "Madame Curie"), zührevi hastalıklara karşı ilk aşıyı bulan Dr. Erlich'e kadar (Edward G. Robinson'un oynadığı "Dr. Ehrlich'in Sihirli Kurşunu"). Bu son bölümde andıg'ım türdeki adlar artık başka bir yazının konusu olsun...
Görülüyor ki, sinema için şöhret başlı başına bir ilginçlik öğesidir ve herhangi biçimde ün yapmış, gazetelere, hele tarihe geçmiş kim olursa olsun, günün birinde bir filmin konusu olmaktan kendini kurtaramaz... Sinema tarihe hep bakmıştır, her zaman da bakacaktır. Kimi zaman biraz şaşı biçimde olsa bile!